25 Temmuz 2010 Pazar

Zeki Çatlı ve 12 Eylül

"O dönemde birçok işkence yöntemini tatmak acı da olsa bize nasip oldu. Elektrik şoklamasından, üzerimizde sigara söndürmeye kadar çok türlü işkence gördük. Avucumun içinde sigara söndürdüler hala izini taşıyorum. Cuntacılardan hukuki çerçevede hesap sormak bizim özlemimizdir. Bizim gibi 12 Eylül döneminde gadre uğramış ailelerin bu cuntacılardan hesap sormak hakkıdır. Bu hakkı da kim veriyorsa ona da teşekkür ederiz. Bundan dolayı oyumuz 'evet' olacak. Çünkü bizim canımız yandı. Kan verdik can verdik. Anamız, babamız sorgudan geçti. Bunları yaşamayan bilmez."

Adbullah Çatlı'nın kardeşi ve Büyük Birlik Partisi MKYK (Merkez Karar Yürütme Kurulu) üyesi Zeki Çatlı, 12 Eylül 2010'da gerçekleşecek olan anayasa değişikliğine ilişkin referendumda neden "evet" oyu kullanacağını bu sözlerle ifade ediyor. İlk okuduğumda bende hafiften bir şaşkınlık yaratan bu sözlere nasıl yaklaşmam gerektiğini bilemedim. Önceliklli tepkim, 1980 öncesi yükselen sol muhalefet hareketine set vurmak maksadıyla devlet desteğiyle palazlandırılmış silahlı çete üyelerinin 1980 sonrasında "canlarının yandığı"na ve hatta "kan ve can verdikleri"ne dair iddianın gerçekliğinden şüphe etmek oldu. 1980 askeri darbesi sonrasında yaşanılan acılara dair bir "mağdurlar sıralaması" yapılacak olsa Çatlı ailesinin ve BBP geleneğinden gelenlerin yerleri herhalde bir hayli gerilerde olacaktır.

Fakat bu tepki, bir açıdan hayli doğal ve anlaşılır olmakla birlikte, Çatlı'nın sözlerini anlamlandırmada oldukça yetersiz kalıyor. "Esas mağdur devrimci harekettir" tespiti doğru olmakla beraber Çatlı'nın ve çevresinin maruz kaldığı (nispi olarak düşük yoğunluklu) zulmü hangi bağlama yerleştireceğimiz sorusuna yanıt üretmekte bir ipucu vazifesi görmüyor. Cuntanın faşist ülkücü hareket içinden Mustafa Pehlivanoğlu gibi isimleri neden darağacına gönderdiğini ya da Alparslan Türkeş'e "biz hapiste fikrimiz ise iktidarda" dedirten ruh halini nasıl açıklayacağız?

Bu sorulara verilebilecek en makul yanıt, bana kalırsa, Hasan Bülent Kahraman'ın yaptığı gibi "sokak faşizmi" ve "devlet faşizmi" arasında bir ayrım yapmaktan geçiyor. Sokak faşizminin devlet faşizminden özerkliğini ve kendine özgü dinamiklerini kavramadan Çatlı'nın yukardaki sözlerine dair her türlü tahlil eksik ya da yanlış olacaktır. 12 Eylül darbesine dönük BBP yönetimi ve tabanının hissettiği burukluğu ve darbecilerden "rövanş alma" arzusunu, devlet faşizmi tarafından bir dönem dolaylı ve dolaysız yollardan desteklenmiş kendiliğinden faşizmin işlevsizleşmesi sonucunda sahibi tarafından tartaklamasına dönük bir tepki olarak anlamak gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


office cleaning melbourne